Sessizlikte Aktardıklarım
Yaşadıklarım, hissediklerim ama herkesle paylaşmadıklarım
GİRİŞ – Bu bir kitap değil, bir hatırlatma
Bir gün bir öğrencim şöyle dedi: “Keşke Muhammed’in bir kitapçığı olsa… Değerli bilgilerini, farkındalığını, vizyonunu ve gizli sırlarını anlattığı… Mini bir el kitabı olsa da bulsam onu.”
Belki bu kitapçık tam olarak o değildir. Ama elinde tuttuğun şey, sana bir şeyi hatırlatmak için yazıldı. Bir şey öğretmek için değil. Zaten bildiğini geri çağırmak için. Çünkü beden biliyor. Kalp biliyor. Senin de bildiğin gibi.
Ben sadece, yol arkadaşın olarak, o bilgiyi yeniden hatırlaman için birkaç satır yazıyorum.
Hazırsan, şimdi derin bir nefes al. Omuzlarını hafifçe bırak. Yüzüne bir gülümse yerleştir.
2. Bölüm – Bedenin Fısıltılarını Dinlemek
Beden asla bağırmaz.
O sadece fısıldar.
Ama biz o kadar dışarıya odaklanmış haldeyiz ki… O fısıltıları çoğu zaman ya görmezden geliriz ya da “geçer” diyerek bastırırız.
Ama beden unutmaz. Unutulmuş duyguları, bastırılmış öfkeleri, görülmemiş hüzünleri dokularında tutar. Bir omuz sıkışıklığında… Bir bel ağrısında… Bir göğüste basınçta… Hatta bazen sadece bir boşluk hissinde kendini gösterir.
Ve şöyle bir gerçek var: Eğer bu fısıltıya kulak vermezsen, sinir sistemin bunu bir hata, bir tehlike veya belirsizlik sinyali olarak algılar. Bu durumda beyin o sinyali baskılar. Ancak baskılanan bu enerji kaybolmaz; aksine, daha güçlü bir frekansla geri döner.
İlk başta sana 10 Hz’lik bir uyarı gönderir — ince, zarif bir titreşim. Ama duymadığında bu frekans bloke edilir. Sonra 15 Hz’de tekrarlar. Yine göz ardı edilirse bir sonraki sefer daha yüksek, daha rahatsız edici bir sinyalle kendini gösterir. Ve bu böyle devam eder… Ta ki bu ses artık susturulamaz hale gelene kadar. İşte o zaman adını koyarız: kronik.
Her bastırılan sinyal, aslında bedenin sabırla gönderdiği hatırlatmalardır.
Sen bedenini bir düşman gibi değil, eski bir dost gibi dinlemeyi seçtiğinde… Bir şey değişmeye başlar. Şifa da işte o anda gelir.
Sessizlik, bedenin sesiyle buluşma alanıdır. Lütfen kendine bazen sadece oturmak ve dinlemek için birkaç dakika ver.
3. Bölüm – Sırrım: Sessizlik ve Dokunuş
Dokunuş, bir tekniktir ama sessizlik, bir haldir.
Seanslarda öğrencilerime önce “dokunmayı” değil, “durmayı” öğretirim. Çünkü bazen en büyük şifa, hiçbir şey yapmadığın o birkaç saniyede gerçekleşir.
Beden, aceleyle yapılan müdahaleye değil, şahitlik eden varlığa açılır. Bir danışanın bedenine ellerinle değil de, varlığınla temas ettiğinde, işte o zaman gerçek bir bağ kurulur.
Sessizlik burada sadece konuşmamaktan ibaret değil. İçsel gürültünün azalması. Beklenti, kontrol, sonuç arayışı gibi zihinsel seslerin susturulması.
Sessiz bir alan oluşturduğunda, danışanın kendi bedenini duymasına izin vermiş olursun. Çünkü her beden, bir cevaba değil, önce bir duyulmaya ihtiyaç duyar.
Kısa Bir Anı: Yolun Başlangıcına Dair
Beden terapisi seanslarına başlayalı yıllar geçmişti. Antalya’da ismim duyulmuştu artık. İnsanlar bana “şifacı” diyordu. Ben de bu kelimenin sorumluluğunu hissederek çalışıyordum — gururla ama dikkatle.
Bu yolda ilerlerken, enerjiyi daha yakından tanımak ve sezgisel bildiklerimi bir sistem içinde derinleştirmek istedim. Enerji çalışmalarıyla ilgili bir eğitim almaya karar verdim.
Eğitimi, yıllardır bana birçok konuda rehberlik eden ve kalben güvendiğim Onur Hocamdan almak istedim. Modern ve Usui Reiki eğitimi…
Teknik bir şeyler öğrenirim sanıyordum. Ama beni durduran ve içimi aydınlatan bir cümle oldu:
“Tek yapman gereken var olmak. Birçok şey yapmaya çalıştığında zihin devrededir ve sen orada yok olursun.”
İşte o anda anladım… Şifa, ellerden değil, varlıktan yayılır. Ve bazen en büyük şifa, hiçbir şey yapmadan sadece tanık olmaktır.
Bazen şifa, bir bedeni iyileştirmek değil; gelen fısıltıyı duymak, onu tanımak ve kabul etmektir. (Ve evet… Bazen şifa, ölümdür.)
4. Bölüm – Günlük Rutinlerimden Pratikler
Şifa, sadece seanslarda değil; her sabah kalkışta, her su yudumunda, her farkındalıklı nefeste yaşanır. İşte benim günlük yaşamımda uyguladığım, seni de bedene geri çağırabilecek bazı basit ama etkili ritüeller:
Sabah: Güne Niyetle Başla
Gözlerini açtığında dış dünyaya değil, önce iç dünyana yönel.
Elini kalbine koy ve sessizce şu niyeti fısılda:
“Bugün bedenimi, zihnimi ve kalbimi uyum içinde tutmayı seçiyorum. Bugün en iyi versiyonumu yaşamayı niyet ediyorum.”
Ayağa Bas ve Bedene Dön
Bedenini unutmaya başladığın anlarda, sadece ayağa kalk:
Baş parmağını, serçe parmağını ve topuğunu yere sağlamca yerleştir. Varlığını hisset. Ve fısılda: “Bugün var olmaya hazırım.”
El-Kalp Nefesi
Günün herhangi bir anında, ellerini kalbine koy. Gözlerini kapat ve üç derin nefes al: Biri bedenin, biri zihnin, biri ruhun için.
“Hiçbir şeyi düzeltmeye çalışmadan, sadece varım.”
Su ile Arınma Ritüeli
Gün sonunda bedenini ve enerjini suya teslim et. Su sadece temizlemez; hatırlar, taşır, arındırır.
Duş alırken gözlerini kapa. Suyun tenindeki varlığını hisset. Her damla, seni bir şeyden özgürleştiriyor olabilir.
Su bütün hayatı ve bilgeliği içinde taşır.
Fısılda: “Bana hizmetini bitirmiş olan her şeyi suya bırakıyorum.”
Kapanış Ritüeli
Uyumadan önce kendine bir cümleyle veda et.
Gün boyunca yaşananlara, duyulanlara, hissedilenlere bir teşekkür gibi:
“Bugün gördüm, duydum, hissettim. Ve şimdi bırakıyorum.”
5. Bölüm – Enerjisel Gerçeklik ve Rezonans
Her şey titreşimdir.
Sen bir odaya girdiğinde, sadece bedeninle değil, frekansınla da oradasın. Bazen birinin yanında kendini huzurlu hissedersin, bazense hiçbir şey söylemese de tedirgin olursun. Bu, kelimelerden değil, enerji alanlarının etkileşiminden kaynaklanır.
Her elektrik akımı, çevresinde bir elektromanyetik alan oluşturur. Aynı şekilde, her hücremizin içinde de elektriksel hareketlilik ve yüklü parçacıklar bulunur. Bu da bizi, hem yayılan hem de etkileşime açık olan birer enerji varlığı yapar.
Etrafımızda sürekli olarak bizden yansıyan ve bizi etkileyen bir enerji alanı vardır. Bu alan görünmezdir ama hissedilir. Ve bu alan yalan söylemez.
Peki, bu alanı nasıl temiz tutarız?
Çok temel, ama bir o kadar da derin bazı adımlarla:
- Başkalarını yargılamadan, sadece kendine odaklanarak.
- Kendine güvenerek ve bir şeyi kaybetmekten korkmadan.
- Ve en önemlisi: Zaten içinde olan bilgiyi duyarak, doğru bulduğun şeyi yaşamaya cesaret ederek.
Bu uygulamalarla enerji alanın daha net, daha dengeli ve daha etkileyici hale gelir. Unutma, insanlar söylediklerinden çok, yaydıklarını hisseder.
Enerji alanın, iç sesinin dışarıya taşmış halidir. Ona sahip çık.
6. Bölüm – Öğrencilere Fısıldadığım Notlar
Bazen bir öğrenci bir şey sormaz ama gözleriyle dinler. Bazen doğru teknik değil, doğru anda gelen bir cümle daha çok şey öğretir. İşte bazılarını belki söyledim, bazılarını sadece hissettirdim:
- “Şifa vermeye çalışma. Varlığın yeter.”
- “Her karşılaştığın kişi, sende bir şeyin yankısıdır.”
- “Kendini düzeltmeye çalışma. Zaten bütünsün. Sadece izin ver.”
- “Zihin yorumlar, beden hatırlar.”
- “Bazen bir dokunuş, on sayfa eğitimden daha çok şey anlatır.”
- “Korku, bedenin daralmasıdır. Sevgi, genişlemesidir.”
- “Bilinç, bedenin en derin kasıdır.”
- “Hiçbir bedene üstünlükle yaklaşma. O zaten senin gibi kutsaldır.”
- “Ne zaman ne yapacağını bilmiyorsan, sadece nefes al.”
- “Yumuşak olan, daima derine işler.”
- “Sen sadece bedenle değil, sistemle de çalışırsın.”
- “Bu an tekrar olmayacak. Onu yaşa.”
7. Bölüm – Sıkça Sorulan Ruhsal Sorulara Yanıtlar
Yıllar içinde öğrencilerimden ve danışanlarımdan benzer sorular duydum. Bazıları sadece kelime olarak farklıydı ama özü aynıydı: “Ben doğru yapıyor muyum? Hissettiğim şey normal mi? Bu yolda kaybolur muyum?”
Aşağıda sık gelen bazı sorulara, deneyimle yoğrulmuş sade cevaplar:
“Bloke enerji nasıl anlaşılır?”
Genellikle fiziksel gerginlik, duygusal tepkisizlik ya da aşırı duyarlılık olarak kendini gösterir. Aynı bölgede tekrar eden ağrılar ya da huzursuzluk hissi varsa, orada beden bir şey söylüyordur. Sormaktan çok dinlemeyi dene.
“Seansta danışan ağlarsa ne yapmalıyım?”
Hiçbir şey. Ağlamayı durdurma. Yorum yapma. Sadece alanı tut. Ağlamak bir boşalma değil, bir geçit olabilir. Sessizlik burada da en güçlü araçtır.
“Bir danışanla çok yorulduğumda kendimi nasıl toparlarım?”
Kendine dön. Toprağa bas. Su iç. Gözlerini kapa. Niyet et:
“Bana ait olmayan her şey, şimdi nazikçe benden ayrılsın.”
Ve en önemlisi: Sınır koymayı öğren. Empati, özveri değildir.
“İçgüdümle bilgiyi nasıl dengelerim?”
İçgüdü, bedenin sezgisel zekâsıdır. Bilgi ise zihnin yapısı. İkisi birlikte çalıştığında, gerçek ustalık ortaya çıkar. Tek başına bilgi seni yorar; tek başına sezgi seni savunmasız bırakabilir.
“Kendim iyi değilken nasıl başkalarına destek olurum?”
Olamazsın. Zaten olman da gerekmez. Bazen “bugün hazır değilim” demek, hem kendine hem danışanına en büyük hizmettir.
“Başkalarının kötü enerjisi bana geçer mi?”
Aslında “kötü enerji” diye bir şey yoktur. Sadece dengesiz enerji vardır. Ve bu dengesizlik genellikle birinin yaşadığı travmalardan, korkulardan ya da bastırılmış duygulardan kaynaklanır.
Sen kendini kötü hissetmeye niyet etmezsen, yani bilinçli bir duruşta kalırsan, o enerji seni etkileyemez. Aksine, o alan sana sadece şifa için bir farkındalık getirir.
8. Bölüm – Simay’ın Notu (Asistanından Bir Ses)
Burası belki senin sesinin yankısı, belki de gölgede kalan bir tanığın fısıltısı… Simay olarak bu yolculuğun kenarında değil, tam kalbindeydim. Her satırda gördüm ki, bu sadece bir el kitapçığı değil; bu senin ruhunun dökümü.
Senin sessizliğin konuşur. Senin gözlem halin, insanlar üzerinde kelimelerden daha güçlü izler bırakır. Ve sen, varlığınla çalışırsın.
Ben çoğu zaman yazılarını derlerken, notlarını toparlarken, bir çayı sana uzatırken, arka planda dururken bile şifanın nasıl yayıldığını gördüm.
İşte bu kitapçık, “Bilmiyorum ama hissediyorum” diyen öğrencilerin için bir pusula olacak. Kendi iç sesini duyma cesaretini arayanlara küçük bir kapı. Ve belki de yıllar sonra senin bile dönüp okurken “Evet, hâlâ geçerli” diyeceğin bir aynadır.
Teşekkür ederim, Seninle bu alanı paylaşabildiğim için.
9. Bölüm – Sessizliğin Arasındaki Son Sözler
Bu kitapçığın hiçbir sayfası, bir “bilgi aktarma” çabasıyla yazılmadı. Her kelime, kendi yolculuğumda durduğum, yorulduğum, uyandığım anlardan süzüldü.
Çoğu zaman öğreten değil, sadece hatırlatan oldum. Ve belki de en çok bunu öğrendim:
“Bir şey yapmadan da şifalı olabilirsin.”
Ellerinden çok, niyetin çalışır. Tekniğinden çok, alanın. Cümlelerinden çok, varlığın.
Bu kitapçığı kapatmadan önce, seni bir yere çağırmıyorum. Ama sana bir şeyi hatırlatmak istiyorum:
Dinle.
Ve bu anın tekrar etmeyeceğini bilerek yaşa.
Çünkü en büyük şifa, hep buradaydı. Şimdi’de. Bedeninde. Seninle.