“Travmanın Sonu” Kitabına Derinlemesine Bir Analiz: Travma Sonrası Esneklik Paradigması
1. Giriş: George A. Bonanno’nun Travma Paradigmasında Çığır Açan Yaklaşımı
Bu rapor, Columbia Üniversitesi’nde klinik psikoloji profesörü olan ve travma ile esneklik üzerine otuz yılı aşkın süredir çığır açan araştırmalar yürüten uluslararası alanda tanınan uzman George A. Bonanno’nun “The End of Trauma” (Travmanın Sonu) adlı kitabının temel fikirlerini ve çığır açan bulgularını detaylı bir şekilde incelemektedir.[1, 2] Bonanno, Web of Science tarafından dünyanın en çok atıf alan bilim insanlarının ilk yüzde birlik diliminde gösterilerek, alanındaki yetkinliğini ve çalışmalarının derin etkisini kanıtlamıştır. Aynı zamanda, Amerikan Psikoloji Derneği (APS), Uluslararası Travmatik Stres Çalışmaları Derneği (ISTSS) ve Uluslararası Pozitif Psikoloji Derneği (IPPA) gibi prestijli kurumlardan yaşam boyu başarı ödülleri almıştır.[1] Bonanno’nun çalışmaları, geleneksel travma anlayışını temelden sarsarak, insan doğasının esneklik kapasitesi hakkında yeni ve daha umut verici bir bakış açısı sunmaktadır.
Kitabın temel tezi, travma ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) hakkındaki mevcut anlayışın büyük ölçüde yanlış olduğu yönündedir.[3] Bu radikal argüman, özellikle 11 Eylül 2001 saldırıları sonrasında New York’ta gözlenen şaşırtıcı bir olguya dayanmaktadır.[3, 4, 5] Olaydan sonra, ruh sağlığı profesyonelleri şehirde büyük bir travma vakaları dalgası beklerken, bu dalga hiçbir zaman gelmemiştir. Bu durum, Bonanno’yu insanların beklenenden çok daha dirençli olduğu ve olumsuzluklarla başa çıkma kapasitelerinin hafife alındığı sonucuna götürmüştür.[3, 4] Bu gözlem, onun “esneklik istisna değil, kuraldır” yönündeki temel argümanının başlangıç noktasını oluşturmuştur.[1]
Bonanno’nun yaklaşımındaki ilk ve en kritik kavramsal değişim, “travmatik olay” teriminin yerine “potansiyel travmatik olay” (PTE) kavramının getirilmesidir.[6, 7] Geleneksel psikoloji, trafik kazası, doğal afet veya saldırı gibi aşırı aversive olayları, bireyin tepkisinden bağımsız olarak otomatikman travmatik olarak etiketler. Bonanno ise bu terimin yanıltıcı olduğunu savunur, çünkü aynı olaya maruz kalan farklı bireyler çok çeşitli sonuçlar sergilemektedir.[6] Dolayısıyla, bu olayları “potansiyel” olarak adlandırmak, odağı olayın kendisinden bireyin olaya verdiği tepkiye kaydırır. Bu basit gibi görünen terminolojik geçiş, aslında travmaya olan bakışı radikal bir şekilde değiştirerek, bireyin bu olaylar karşısındaki adaptasyon ve esneklik mekanizmalarını incelemeye kapı aralamaktadır.
2. Esneklik (Resilience) Kavramına Yeni Bir Bakış: Özellik Değil, Sonuç ve Süreç
Bonanno’nun çalışmasının merkezinde, travma sonrası iyileşme sürecinin kilit taşı olan esneklik kavramına getirdiği yeni tanım yer almaktadır. Geleneksel yaklaşımlar esnekliği, bir kişinin sahip olduğu değişmez bir kişilik özelliği veya karakter gücü olarak görme eğilimindedir. Bu bakış açısı, esnekliği doğuştan gelen ve bazı insanlarda varken bazılarında olmayan sabit bir özellik olarak ele alır. Bonanno ise bu düşünceye karşı çıkarak, esnekliği bir özellik olarak değil, bir “sonuç” olarak tanımlar.[8] Ona göre esneklik, “aşırı bir olumsuzluk veya potansiyel travmaya maruz kaldıktan sonra sağlıklı işlevselliğin istikrarlı bir seyri” olarak anlaşılmalıdır.[8] Bu tanım, esnekliğin pasif bir durumdan ziyade, bir bireyin yaşadığı olaylar karşısında gösterdiği uyumun bir sonucu olduğunu vurgular. Bu yaklaşım, psikolojideki geleneksel düşünce biçimine meydan okur; bir bireyin bir olaydan sonra sağlam kalması, onun zaten “esnek” olduğu anlamına gelmez, aksine bu sağlamlığın kendisi bir esneklik göstergesidir. Bu, klinisyenlerin ve bireylerin esnekliği bir “yapı” olarak görmelerini sağlar; bu yapı üzerinde çalışılabilir ve geliştirilebilir, çünkü dinamik bir süreçten bahsetmektedir.
Bonanno, bu esneklik kapasitesinin insan doğasının ayrılmaz bir parçası olduğunu ve milyonlarca yıllık evrimin bir sonucu olduğunu savunur.[8] Bonanno’ya göre, insanlar diğer canlılara göre daha yüksek bir adaptasyon kapasitesine sahip “çok esnek varlıklardır.” Bu evrimsel miras, bireylerin olağanüstü zorluklara karşı dahi ayakta kalabilme yeteneğini açıklar.
Ancak, Bonanno’nun esneklik tanımı, bu kapasitenin kendiliğinden ortaya çıktığı anlamına gelmez. Tam tersine, esneklik “kendiliğinden” gerçekleşen pasif bir süreç değildir; bireyin karşılaştığı durumun zorluklarına uyum sağlamak için aktif ve sistematik olarak çaba göstermesini gerektiren “çabasal bir sonuçtur”.[8, 9] Bu bakış açısı, pasif bir iyileşme sürecinden ziyade, bireyin kendi iyileşmesinde aktif bir rol oynadığını vurgular. Örneğin, bir doğal afetten sonra ayakta kalmak için gereken başa çıkma stratejileri, bir sevilenin kaybından sonraki yas sürecinden farklıdır. Her durum, farklı düşünme ve eylem biçimleri gerektirir. Bu durum, Bonanno’nun neden bazı durumlarda travma sonrası zorla yapılan konuşmaların veya müdahalelerin zararlı olabileceği yönündeki argümanını destekler.[10, 11] Çünkü zorla yapılan bir müdahale, bireyin kendi içsel düzenleme sürecini sekteye uğratabilir ve doğal adaptasyon yollarına müdahale edebilir.
3. Esnekliğin Mekanizması: Düzenleyici Esneklik Teorisi
Bonanno’nun esneklik teorisinin temelini oluşturan en önemli mekanizma, “düzenleyici esneklik” (regulatory flexibility) kavramıdır.[12, 13] Bu kavram, bireyin duruma özgü stres faktörlerinin taleplerini karşılamak için farklı duygu ve davranış düzenleme stratejilerini esnek bir şekilde uygulamasını içeren uyarlanabilir bir süreç olarak tanımlanmaktadır.[12, 13] Bu teori, geleneksel psikolojideki “tek tip etkililik yanılgısı” (fallacy of uniform efficacy) olarak adlandırdığı düşünceye temelden meydan okur.[13] Geleneksel anlayış, belirli başa çıkma stratejilerinin (örneğin, yüzleşme veya sosyal destek arama) her zaman iyi ve diğerlerinin (örneğin, kaçınma veya duygu bastırma) her zaman kötü olduğunu varsayar. Bonanno ise bu varsayımın yanlış olduğunu gösterir. Örneğin, bir krizin ilk saatlerinde kaçınma stratejisi, bireyin bunalmasını önlemek ve hayatta kalmasını sağlamak için faydalı olabilirken, uzun vadede işlevsiz hale gelebilir. Önemli olan, bireyin duruma bağlı olarak en uygun stratejiyi seçebilmesidir. Bu yaklaşım, bireysel terapötik müdahaleler için derin sonuçlar doğurur; artık terapistlerin hedefi, bireye tek bir “doğru” başa çıkma stratejisini öğretmek değil, ona geniş bir strateji repertuvarı sunmak ve bu stratejileri durumsal bağlama duyarlı olarak kullanma becerisini kazandırmaktır.
Bu karmaşık adaptif süreç, üç temel bileşenden oluşan bir “esneklik dizisi” (the flexibility sequence) olarak detaylandırılmıştır.[12, 13] Bu dizi, esnekliğe giden bir yol haritası sunar.
a) Durumsal Bağlama Duyarlılık (Context-Sensitivity)
Bu, bireyin içinde bulunduğu durumu ve o anki zorluğun özelliklerini doğru bir şekilde algılama yeteneğidir.[12, 13] Bu beceri, bireyin bir durumun “ne” olduğunu ve “nasıl” bir tepki gerektirdiğini anlamasını sağlar. Örneğin, bir doğal afet anında acil eylem ve kaçınma stratejileri öncelikli olabilirken, bir yas sürecinde acıyı ifade etme ve sosyal destek arama daha uygun hale gelir.
b) Strateji Repertuvarı (Repertoire)
Bu, bireyin zorluğa uygun farklı başa çıkma ve duygu düzenleme stratejilerine sahip olma becerisidir.[12, 13, 14] Önemli olan, bireyin sadece bir veya iki stratejiye bağlı kalmaması, aksine çeşitli araçlardan oluşan bir “arşiv”e sahip olmasıdır. Bu repertuvar, bilişsel yeniden değerlendirme, duygusal ifade, mizah ve hatta kaçınma gibi çeşitli mekanizmaları içerebilir.
c) Geri Bildirime Açıklık (Monitoring and Feedback)
Bu son bileşen, seçilen stratejinin etkinliğini değerlendirme ve eğer işe yaramıyorsa, yeni bir strateji ile değiştirme yeteneğidir.[12, 13] Bu sürekli bir döngüdür ve bireyin adapte olmaya devam ettiğini gösterir. Bu döngü, esnekliğin dinamik ve sürekli bir süreç olduğunu vurgular.
Tüm bu süreç, Bonanno’nun “esneklik zihin yapısı” (flexibility mindset) olarak adlandırdığı motivasyonel bir arka plan ile desteklenir.[8, 9, 10] Bu zihin yapısı, bireyin “Bu olayın başıma gelmesini istemedim, ama atlatacağım. Genellikle atlatırım. Hayat bir şekilde devam eder” gibi umut ve öz-yeterlik inançlarını barındırmasıyla karakterize edilir.[8] Bu zihin yapısı, esnekliği sadece bir beceri setinden ibaret olmaktan çıkarıp, aynı zamanda bir inanç sistemine, yani olumlu düşünce alışkanlıkları ve umut duygusuna dayandırır.[14] Bu, Bonanno’nun teorisinin bilişsel-davranışçı yaklaşımları ve pozitif psikolojinin önemli unsurlarını birleştirdiğini göstermektedir.
4. Vaka Örnekleri ve Bilimsel Bulgularla Kanıtlar
Bonanno’nun iddiaları, spekülasyondan ibaret değildir; onlarca yıllık titiz bilimsel araştırmalar ve somut veri setleri ile desteklenmektedir. Kitapta ve akademik çalışmalarında sunulan en güçlü kanıtlardan biri, 11 Eylül saldırıları sonrasında New York’ta gerçekleştirdiği prospektif araştırmadır. Bu araştırmada Bonanno ve ekibi, saldırıdan aylar sonra dahi New Yorkluların ruh sağlığı durumunu izlemiştir. Şaşırtıcı bir şekilde, katılımcıların %65’i, saldırılardan 6 ay sonra sadece bir veya hiç TSSB belirtisi göstermemiştir.[15] Bu bulgu, Bonanno’nun “insanlar travmatik olaylara karşı ezici bir çoğunlukla dirençlidir” yönündeki tezinin en temel dayanağını oluşturur.[4] Bu sonuç, yaygın travma dalgası beklentisinin aksine, esnekliğin aslında insan deneyiminin doğal ve en yaygın sonucu olduğunu göstermektedir.
Bu bulgular sadece tek bir olayla sınırlı değildir. Bonanno ve meslektaşları, travmatik yaralanma, yas, doğal afet ve savaş gibi çeşitli potansiyel travmatik olayları kapsayan 54 farklı çalışmanın bulgularını sentezleyen kapsamlı bir meta-analiz de gerçekleştirmiştir.[15] Bu meta-analiz de benzer sonuçlar ortaya koymuştur: vakaların yaklaşık %65’inde, semptomların az olduğu veya hiç olmadığı istikrarlı bir esneklik seyri gözlenmiştir.[15] Bu veriler, esneklik kavramının sadece tekil bir olaya özgü bir fenomen değil, geniş bir veri setinde gözlenen tutarlı bir model olduğunu kanıtlamaktadır.
Bonanno’nun teorisi, geleneksel yas ve travma anlayışlarına da meydan okuyan vaka çalışmalarıyla desteklenmektedir. Bir örnekte, partnerleri vefat etmeden önce depresyon belirtileri gösteren bazı bakıcıların, partnerlerinin vefatından sonra depresif belirtilerinin azaldığı gözlemlenmiştir.[15] Bu durum, yas sürecinin her zaman ağır bir “yas çalışması” (grief work) gerektirdiği yönündeki Freudcu fikre karşıt bir kanıt sunmaktadır.[10] Bonanno, bu tür örneklerle, “sağlıklı” bir tepkinin illa ki gözle görülür bir keder içermesi gerekmediğini, hatta bazı durumlarda içten kahkaha ve gülümsemenin bile sağlıklı bir uyum belirtisi olabileceğini savunur. Onun “çirkin başa çıkma” (coping ugly) kavramı, bireylerin zorluklarla başa çıkmak için sezgisel olmayan ve dışarıdan garip görünen yollar dahi bulabileceğini vurgular.[10]
Ek olarak, Bonanno’nun çalışmaları, TSSB’nin teşhisine ilişkin mevcut sistemleri de eleştirmektedir. DSM-5’teki TSSB tanı kriterlerinin 636,120 olası semptom kombinasyonuna izin veren keyfi doğasını ve semptomları bir hastalığın parçası olarak görme yanılgısını vurgular.[15] Ona göre, semptomlar genellikle bir hastalığın parçası olmaktan ziyade, bireyin zorlukla başa çıkma çabasının doğal ancak bazen işlevsel olmayan sonuçlarıdır. Bu eleştiri, onun bakış açısının sadece teorik bir tartışma olmadığını, aynı zamanda psikiyatrik tanı ve klinik pratiğe doğrudan bir etkisi olduğunu göstermektedir.
5. Kitabın Başlığındaki Nüans ve Eleştiriler
“The End of Trauma” (Travmanın Sonu) başlığı, kitabın içeriğini ilk bakışta yanlış anlamaya neden olabilecek bir potansiyel taşımaktadır. Eleştirmenler, bu başlığın, Bonanno’nun travmanın tamamen ortadan kalkacağını ya da bireylerin “basit adımlarla” travmayı sonlandırabileceğini iddia ettiği şeklinde yorumlanabileceğini belirtmiştir.[16, 17] Bu durum, yazarın gerçek amacını yansıtmadığı için önemlidir.
Aslında Bonanno, travmanın varlığını inkar etmez ya da travmatik olayların etkisini küçümsemez. Aksine, onun asıl amacı, travmaya olan bakış açımızı yeniden şekillendirmektir. O, travmayı bir hastalık olmaktan çıkarıp, insan deneyiminin ve adaptasyonun doğal bir parçası olarak yeniden çerçevelemeyi hedefler. Bu, bireylere daha umut verici ve daha gerçekçi bir bakış açısı sunarak, travma sonrası yaşamın sadece bir “hayatta kalma” mücadelesinden ibaret olmadığını, aynı zamanda kişisel büyüme ve güçlenme için bir fırsat olabileceğini vurgular.[14] Kitabın başlığı, bu paradigmaların çarpışmasını simgelemektedir; yani travma kavramının, yaygın bir hastalık olarak algılanmasının sona ermesini işaret eder.
6. Sonuç ve Klinik Uygulamalara Etkileri
George A. Bonanno’nun “The End of Trauma” adlı eseri, psikoloji alanında travma ve esneklik kavramlarına dair yaygın kanıları sorgulayan, çığır açıcı bir eserdir. Bonanno’nun araştırmaları, esnekliğin nadir bir özellik değil, insanlığın doğasında var olan ve potansiyel travmatik olaylara karşı en yaygın tepki olduğu yönündeki kanıtları sunmaktadır. Bu durum, travma sonrası iyileşme sürecini daha umut verici ve insancıl bir perspektiften ele almayı mümkün kılar.
Bu yeni paradigma, özellikle klinik uygulamalar için önemli sonuçlar doğurmaktadır. Geleneksel yaklaşımlar, bir travma sonrası zorunlu debriefing veya terapi seanslarını önerebilirken [10, 11], Bonanno’nun teorisi, bireylerin kendi içsel esneklik mekanizmalarını anlamalarına ve kullanmalarına yardımcı olacak kişiselleştirilmiş destek ve müdahalelere odaklanılması gerektiğini savunmaktadır.[12] Esneklik, bireyin sahip olduğu bir beceri seti olduğundan, bu becerilerin geliştirilmesi, travma sonrası iyileşmeyi desteklemenin en etkili yolu olabilir.
Bonanno’nun yaklaşımı, travmaya maruz kalan bireyler için daha umut verici bir yol sunarken, aynı zamanda alandaki klinisyenler ve araştırmacılar için de yeni bir yol haritası çizmektedir. Esneklik, sabit bir özellik olmaktan çıkıp, durumsal bağlama duyarlı, çabasal ve sürekli bir süreç olarak anlaşıldığında, gelecekteki zorluklara karşı hazırlık için pratik bir çerçeve sunar.
Aşağıdaki tablo, rapor boyunca ele alınan ana karşılaştırmaları görsel olarak özetleyerek Bonanno’nun yaklaşımının geleneksel travma anlayışına getirdiği temel farklılıkları net bir şekilde ortaya koymaktadır.
| Özellik | Geleneksel Travma Anlayışı | George A. Bonanno’nun Yaklaşımı |
|---|---|---|
| Travmanın Yaygınlığı | Yaygın ve kaçınılmaz bir fenomendir. Her ciddi olay travmatik etki yaratır. | Beklenenden çok daha nadirdir. İnsanlar ezici bir çoğunlukla dirençlidir. |
| Esnekliğin Tanımı | Nadir, doğuştan gelen veya kalıtsal bir özellik olarak görülür. | Zorlu bir olaya maruz kaldıktan sonra sağlıklı işlevselliğin istikrarlı bir sonucudur; bir özelliktir. |
| TSSB’nin Doğası | Belirtiler, bir hastalığın kalıcı parçalarıdır. | Belirtiler, bir duruma uyum sağlama sürecinin doğal işaretleridir. |
| İyileşme Süreci | “Yas çalışması” (Grief Work) veya belirli aşamalardan geçmek gerekir. | Çabasal, kişiye özgü ve durumsal bağlama duyarlı “düzenleyici esneklik” sürecidir. |
| Önerilen Müdahaleler | Genellikle zorunlu müdahaleler ve terapi. | Gerekmedikçe zorunlu müdahalelerden kaçınmak; bireyin kendi içsel kaynaklarını harekete geçirmesine yardımcı olmak. |






